Sunday, March 17, 2019

ARŞİVİMİZDEN: “KAYIP” YAKINI SOFULLA LOİZU ANISINA…

ARŞİVİMİZDEN: "KAYIP" YAKINI SOFULLA LOİZU ANISINA…

Maraşlı Sofulla Loizu, "Komikebir'in zengini" olarak bilinen "kayıp" Andreas Pavlos Loizu'yla evlenmişti… Maraş'tan Komikebir'e gelin gitmişti… Ailesi, Maraş'taki Hotel Florida'nın sahibiydi…
Onunla 2010 yılı Temmuz ayında tanışmış ve kendisiyle "kayıp" eşine ilişkin bir röportaj yapmıştım… Bundan önce de Kayıplar Komitesi yetkililerine "kayıp" Andreas Pavlos Loizu'ya ilişkin bazı olası gömü yerlerini göstermiştik sevgili arkadaşım Komikebirli Hristina Pavlu Solomi Patça ve Loizu'nun oğlu Luiz Loizu ile birlikte…
Sofulla Hanım'ı dün kaybettik… Cenazesi 19 Mart 2019 Salı günü Eylence'de yapılacak ve ailesi tarafından toprağa verilecek…
Sofulla Hanım, 1974'te "kayıp" edilen eşini bir ömür boyu bekledi durdu… Bu dünyadan göçüp gitti ve "kayıp" eşinin gömü yeri hala bulunamadı…
Onun hatırasını saygıyla anıyor, ailesinin acısını paylaşıyorum…

Onunla 2010 Temmuzu'nda küçük göçmen evciğinde yapmış olduğum röportajı tekrar yayınlayarak, hayatını ve çektiği acıları okurlarımla bir kez daha paylaşmak istiyorum…

Işıklarda uyusun Sofulla Hanım…

YENİDÜZEN'de "Kıbrıs: Anlatılmamış Öyküler" başlıklı yazı dizimizde Sofulla Hanım'la yaptığımız röportaj Temmuz 2010'da yayımlanmıştı…


*** Kıbrıs: Anlatılmamış Öyküler…
Sevgül Uludağ

Caramel_cy@yahoo.com


*** Maraşlı Sofulla Loizu, "Komikebir'in zengini" olarak bilinen "kayıp" eşi Andreas Pavlos Loizu'yu anlatıyor...

Galatya'daki son esir: Komikebirli Andreas Pavlos Loizu...

"Komikebir'in zengini" olarak bilinen, uzun bir süre Galatya'da (Mehmetçik) savaş esiri olarak tutulan, sonra Lefkoşa'ya Arabahmet bölgesindeki Pavlides Garajı'na götürülerek "esir değiş-tokuşu"nda güneye gönderilmek istenen Andreas Pavlos Loizu'yu tanımış kadar oluyorum... Çok uzun boylu olduğunu, yemeyi, içmeyi, gezmeyi sevdiğini, çok çalışkan olduğunu, her dönem yanında ağırlıkla Karpaz köylerinden Kıbrıslıtürkler olmak üzere 60-70 kişi çalıştığını, zeytinlerinin, harnıplarının, tarlalarının haddi hesabı olmadığını, Karpaz'ın en zengin adamı olarak bilindiğini öğreniyorum. Onu tanıyan bir Kıbrıslıtürk bana "Pavlos o kadar iyi yürekli bir adamdı ki, biz 20 Temmuz 1974'te köyümüzden kaçıp da göçmen olduğumuz zaman, adam Komikebir'den çıkıp taa Kritya'ya (Kilitkaya) gitmiş ve orada tanıdıklarını bulmuş, göçmenlikte sıkı çekmeyelim diye bize bu tanıdıkları vasıtasıyla para göndermişti... Bu kadar düşünceli bir adamdı... Öldürülmeyi asla haketmemişti çünkü hem kendi köyündeki, hem de civar köylerdeki Kıbrıslıtürkler'e çok büyük iyilikleri dokanmıştı" diye anlatıyor.
Bir başka Kıbrıslıtürk, daha da ilginç bir öykü anlatıyor bana: Bir zamanlar Andreas Pavlos Loizu'nun bahçelerine bir Kıbrıslıtürk hırsız dadanmış... Zeytin zamanı, Loizu daha zeytinlerini toplatmaya geçmeden hemen önce bu adam gidip zeytinleri toplar, çalarmış... Harnıpları çalarmış... Andreas Pavlos Loizu çareyi bu Kıbrıslıtürk'e pasaport çıkarıp herşeyini ayarlayıp, Londra biletini de satın alıp onu İngiltere'ye göndermekte bulmuş! Böylece bu Kıbrıslıtürk hırsız, İngiltere'ye Andreas Pavlos Loizu tarafından yerleştirilmiş ve Loizu da hırsızın elinden kurtulmuş! "Varsın İngilizler düşünsündü ne yapacaklarını!" demişti bana bu adam...
Maraş'ta Konstantiya Otel'in (şimdiki Palm Beach Otel) hemen yanıbaşındaki Florida Hotel'in sahiplerinin kızı Sofulla ile evlenmiş... Dört çocukları olmuş, bunlardan iki oğluları ikizmiş...
Komikebir'deki evinden alınıp Galatya'ya götürülmüş. Galatya'da esirler gruplar halinde öldürülürken, o hala tutukluymuş. Onun sonuçta Galatya'da en son esir olarak kulüpte tutulduğunu hatırlayanlar var... Bir Kıbrıslıtürk şahit, "Beyaz atletiyle oturuyordu" diye anlatıyor...
Günlerden bir gün onu almışlar ve Lefkoşa'da Arabahmet bölgesinde savaş esirlerinin tutulduğu Pavlides Garajı'na götürmüşler... Burada onu "esir değiş-tokuşu"yla güneye göndermek istemişler. Fakat o, "Karım Komikebir'de, dört oğlumu gönderdim askere, şimdi ben güneye mi geçeceğim?" diyerek esir değiş-tokuşuyla güneye gönderilmeyi reddetmiş ve onu Pavlides Garajı'ndan alıp güya köyüne götürmek üzere yola koyulmuşlar. Andreas Pavlos Loizu'yla birlikte, Pavlides Garajı'ndan Karpaz'a götürülmekte olan bir kişi daha varmış: Yorgos Savvidis... Yorgos Savvidis'i Boğaz'da indirmişler ve yola devam etmişler. Yorgos Savvidis, aslen Trikomolu (Yeni İskele) imiş ancak Boğaz'da plajda kabinleri kiralayan kişi olduğu için, Boğaz'da yaşamaktaymış ve onu Boğaz'daki evine bırakmışlar... Fakat Andreas Pavlos Loizu'yu Boğaz'dan sonra nereye götürdükleri belli değil çünkü o "kayıp"... Komikebir'deki evine götürmek yerine, onun bazı Sazlıköylü (Livadya) Kıbrıslıtürkler tarafından öldürülmüş olduğu ve Galatya'daki (Mehmetçik) gölün üst başındaki bir tarlaya gömüldüğü yönünde yaygın söylentiler var. Andreas Pavlos Loizu'yla birlikte "hain" damgası vurularak 1974'te Galatya'daki Türk komutanın emriyle öldürülen ve nereye gömüldükleri bilinmediği için "kayıp" olan iki Kıbrıslıtürk'ün yani Cumali Gurtelli Kurtuluş ve Hüseyin Yahat'ın da aynı alana gömülmüş olduğu iddia ediliyor.
Geçtiğimiz günlerde, Andreas Pavlos Loizu'nun oğlu Luiz'le birlikte bu olası gömü yerini ve Galatya gölündeki başka olası toplu mezarları Kayıplar Komitesi'nin Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum yetkililerine göstermiştik.
Galatya gölünün özelliği, şu anda kupkuru olması... Eğer Galatya gölünde bu yaz kazılar başlamazsa, yağmurlar düşmeye başladıktan sonra, burada kazı yapmak tümüyle imkansız hale gelecek ve Karpaz'dan "kayıp" edilmiş pek çok Kıbrıslırum'un akibeti gene belirsiz kalacak. Yağmurların geçmesi ve sıcak mevsimin gelmesi için bir yıl daha beklenecek... O nedenle Galatya gölündeki kazıların geciktirilmeden başlaması gerekiyor aksi halde yağmurlar başladığı zaman, bunun anlamı, Karpaz'ın "kayıpları"nın aranmasına bir yıl daha erteleme yapıldığı şeklinde algılanacak... Kayıplar Komitesi'nin Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum yetkililerine önerimiz, bu yaz sona ermeden, Galatya gölünde kazılara girişilmesi... Henüz fırsat varken, bu göldeki olası toplu mezarlar kazılmalı ve Karpaz'ın "kayıpları", aranmaya başlanmalıdır...
Galatya'da ve Livadya'da (Sazlıköy) Kayıplar Komitesi yetkililerine olası gömü yerlerini gösterdiğimiz Komikebirli Hristina ve Andreas Pavlos Loizu'nun oğlu Luiz'in beklentisi de bu yönde... Komikebirli Hristina'nın babası Andreas Pavlos Solomi ile kardeşi Solomi Pavlu "kayıp" ve onların da Galatya göletinde gömülmüş olabileceği sanılıyor... Diğer "kayıp" Kıbrıslırumlar'la birlikte... Çünkü onlar da Komikebir'den alınıp Galatya'ya götürüldükten sonra, bir daha Galatya'dan ayrıldıkları görülmemiş...
Bir Kıbrıslıtürk şahit, "Aslında Hristina'nın kardeşi – ki o zamanlar henüz 17 yaşındaydı – Solomi'yi öldürmeyeceklermiş diye duymuştum fakat babasının alınmasına şiddetle karşı çıktığı, babasına sarıldığı için onu da alıp öldürmüşler" diye anlatıyor...
Luiz'le daha sonra buluşuyoruz ve beni Lefkoşa'nın Ballaryotissa bölgesindeki göçmen evciklerinde yaşayan annesi Sofulla'yla tanışmaya götürüyor...
"Ballaryotissa'da göçmen evcikleri bulunduğunu bilmiyordum" diyorum Luiz'e...
Sıra sıra göçmen evciklerinden birinin önünde duruyoruz, Sofulla Hanım, bahçeciğine bizi karşılamaya çıkıyor...
Beyaz saçları, maviş gözleriyle, 84 yaşındaki bu kadın, Komikebir'de yaşadığı korkunç trajediye karşın beni güler yüzle karşılıyor, içeri buyur ediyor... Pek çok fotoğraf albümü var, bunları karıştırıyoruz ve ben Andreas Pavlos Loizu'nun Sofulla Hanım'la ve evlatçıklarıyla çekilmiş fotoğraflarına bakıyorum... Fotoğraflarından anladığım, neşeli bir adammış – Londra'da Trafalgar Meydanı'nda güvercinler başına konmuş, Andreas Pavlos Loizu, bir arkadaşıyla birlikte güvercinlerin bu hallerine kahkahalarla gülüyor. Maraş'taki Florida Oteli'nde akşam yemeğinde, Sofulla Hanım'la gülüşüyorlar... Bir başka fotoğraf Davlos'tan... Davlos (Kaplıca) sahilinde, yeme-içmede, herkesin başında komik birer şapka ve Andreas Pavlos Loizu gene gülüyor... Ondan geriye yalnızca bu fotoğraflar kalmış ve Sofulla Hanım'la dört evladının hatıraları...
Sofulla Hanım'la röportajımızı yarın yayımlamaya başlıyoruz...



Kıbrıs: Anlatılmamış Öyküler...
Sevgül Uludağ

Caramel_cy@yahoo.com

*** Maraşlı Sofulla Loizu, "Komikebir'in zengini" olarak bilinen "kayıp" eşi Andreas Pavlos Loizu'yu anlatıyor...

Maraş'tan Komikebir'e gelin giden Sofulla Hanım...

Sofulla Loizu, "kayıp" eşi Andreas Pavlos Loizu'yu anlatıyor... Onunla röportajımız şöyle:

SORU: Sofulla Hanım, kaç yaşındasınız?
SOFULLA LOİZU: 82 yaşındayım...

SORU: Maraşlı'sınız...
SOFULLA LOİZU: Evet...

SORU: Andreas Pavlos Loizu'yla ne zaman evlendiydiniz?
SOFULLA LOİZU: 5 Mayıs 1949'da evlendiydik...

SORU: Onunla nasıl tanışmıştınız?
SOFULLA LOİZU: Kızkardeşimin eşiyle arkadaştı Andreas, öyle tanışmıştık...

SORU: Bu bir "aşk" evliliği miydi yoksa bir tür "görücü" usülü evlilik miydi?
SOFULLA LOİZU: Bir tür "görücü" usülüydü çünkü dediğim gibi bir arkadaşımızın arkadaşıydı... Şimdiki gibi değildi o zaman, şimdi "görücü usülü" evlilikleri kimsecikler kabul etmez yani!...

SORU: Evet... Nasıl birisiydi Andreas Pavlos Loizu?
SOFULLA LOİZU: Çok iyi bir insandı... Birlikte çok güzel bir hayat geçirdik...

SORU: Eğlenmeyi, gezmeyi seviyordu, albümlerdeki fotoğraflardan bunu anlıyorum...
SOFULLA LOİZU: Evet... Eşim spora da çok meraklıydı, ava çok meraklıydı, balık avcılığına da çok meraklıydı... Çocuklarıyla babadan çok arkadaş gibiydi...

SORU: Aileniz "Hotel Florida"nın sahibiydi...
SOFULLA LOİZU: Evet, Konstantiya Oteli'nin yanındaki oteldi bu Maraş'ta. Erkek kardeşim Yakovos Yokovu çalıştırıyordu bu oteli. Bizler üç kız, bir erkek kardeştik... En küçük erkek kardeşimiz henüz 17 yaşındayken kanserden vefat etmişti...

SORU: Maraş, oldukça kozmopolit bir yerdi... Siz Maraş gibi çok modern bir yerden bir köye, Komikebir'e (Büyükkonuk) gitmiştiniz. Nasıl başetmiştiniz bununla?
SOFULLA LOİZU: Başlangıçta bana birkaç yıllığına Komikebir'e gideceğimizi söylemişti eşim, birkaç yıl sonra Maraş'ta yaşamaya gidecektik. Başlangıçta benim için zor olmuştu Komikebir'e gitmek fakat sonra alışmıştım köye ve hoşuma da gitmişti Komikebir'de yaşamak... Keşke tüm hayatım boyunca Komikebir'de kalabilmiş olsaydım diyorum şimdi de, köyümü çok seviyorum... Ancak haftada bir veya iki haftada bir de Maraş'a giderdik... Kocam köyünü çok severdi, hayatını kaybetmesi bu yüzden oldu... Köyünden ayrılmak istemezdi, köyünü o kadar çok severdi ki... Hayatına maloldu bu sevgi...

SORU: Kıbrıslıtürkler'e Andreas Pavlos Loizu'dan bahsettiğim zaman bana hep "Komikebir'in zengin adamı" derler.
SOFULLA LOİZU: Evet, Komikebir'in en zengin adamıydı, büyük olasılıkla tüm Karpaz'ın da en zengin adamıydı...

SORU: Ne iş yapardı?
SOFULLA LOİZU: Çok büyük arazileri, tarlaları, toprakları vardı. Arpa-buğday ekerdi, sebze ekerdi, portokal bahçeleri vardı, zeytinleri, harnıpları vardı... Yalnızca zeytinleri toplamak tam üç ayımızı alırdı, ancak üç ayda toplayabilirdik zeytinleri... Eylül'de başlardık toplamaya ve Noel'e kadar zeytin toplama işimiz devam ederdi... Harnıpları toplamak en az birkaç ayımızı alırdı. Çok fazla iş vardı... Mevsimlik işçilerimiz vardı, normalde yanımızda en az 40-60 kişi çalışırdı, bunlar ağırlıkla Kıbrıslıtürk işçiler olurdu, ancak da yetiştirirdik tüm bu ürünleri toplamaya bu işçilerin yardımıyla. Kritya'dan (Kilitkaya), Livadya'dan (Sazlıköy), Ayistat'tan (Zeybekköy), Vogolida'dan (Bafra), Ovgoroz'dan (Ergazi) Kıbrıslıtürk işçiler gelirdi tarlalarımızda, bahçelerimizde çalışmaya... Ve tabii Komikebirli Kıbrıslıtürk işçiler de vardı yanımızda çalışan.

SORU: Komikebir karma bir köydü... Komikebirli Kıbrıslıtürkler'le ilgili neler hatırlıyorsunuz?
SOFULLA LOİZU: Evde yanımızda sürekli çalışan bir Kıbrıslıtürk kız vardı, temizlik yapar, yemek pişirir, bana yardım ederdi. Mulla'nın kızıydı bu... Babası eşimin tarlalarında çalışırdı, adı Mulla'ydı. Kızı da evimizde çalışırdı. Evde mevsimlik çalışan üç kız bulunurdu, bana yardım etmek için gelirlerdi. Ama Mulla'nın kızı sürekli çalışırdı evimizde...

SORU: Hayvancılıkla da uğraşır mıydı eşiniz?
SOFULLA LOİZU: Hayır, yalnızca rençberlikle uğraşırdı, çiftçilikle uğraşırdı... Tek bir domuzumuz vardı, evdeki artıkları yerdi bu domuzcuk!
Kıbrıslıtürkler'den Hamide'yi hatırlıyorum, Mulla'nın üç kızı vardı, onları hatırlıyorum... İsimlerini unuttum, bu kadar yıl geçti...

SORU: 1955'ler, 1963'ler köyünüzü etkiledi miydi?
SOFULLA LOİZU: 1955 EOKA döneminde, bazı Kıbrıslırumlar, Komikebir'de Kıbrıslıtürkler'le karışık yaşardı. Karışıktı yani köy... Ancak bazı Kıbrıslıtürkler, bazı Kıbrıslırumlar'ın evlerini yakmıştı, onları oradan kaçırmak içindi bu herhalde. Böylece Kıbrıslırumlar, kuzeye doğru çekilmişlerdi, Kıbrıslırumlar'ın daha yoğun biçimde yaşadığı yerlere. Hatırladığım kadarıyla çok büyük olaylar olmamıştı köyümüzde Kıbrıslıtürkler'le Kıbrıslırumlar arasında.

SORU: 1963'te Komikebirli üç Kıbrıslıtürk "kayıp" olmuştu. Onları hatırlıyor musunuz acaba?
SOFULLA LOİZU: Sanırım yalnızca Halilo'yu hatırlıyorum, otobüsü vardı, diğer ikisini hatırlamıyorum... Lefkoşa'ya giderken "kayıp" edilmişlerdi...

SORU: Lefkonuk'ta (Geçitkale) tutuklanmışlardı ve iddiaya göre bir ay süreyle polis karakolunda tutulmuşlar, sonra öldürülmüşler...
SOFULLA LOİZU: Halilo'nun eşi, evimize gelirdi, Nazif'ti adı, harnıp zamanı, zeytin zamanı gelir bana yardım ederdi. Barikatlar açıldıktan sonra buluştuk onunla... Kuzeye gittiğimizde gördüydük Nazif'i ve onu evinde ziyaret etmeye söz verdik çünkü şikayet ettiydi, niye evine gitmedik diye... Nazif'le çok iyiydi ilişkilerimiz... Dağlara gittiydik ve tesadüfen gördük Nazif'i, görünce birbirimize sarıldık, kucaklaştık. "Neden bana da gelmezsiniz yahu?" demişti Nazif Hanım bana... Bir gün onu ziyaret edeceğiz... 1974'e kadar, hatta 1974'te ilk işgalde dahi köyde herhangi bir gerginlik yoktu...

SORU: 15 Temmuz darbesinde köyde ne olmuştu?
SOFULLA LOİZU: Hiçbirşey olmamıştı... 1974'ten önce bir cinayet işlenmişti, bir Kıbrıslırum öldürülmüştü bazı Kıbrıslıtürkler tarafından köyde. Ama tarihini tam hatırlamıyorum. Komikebirli üç Kıbrıslıtürk'ün "kayıp" olmasından önce miydi bu, yoksa sonra mıydı? Onu da tam hatırlayamıyorum. Bu siyasi bir cinayet miydi yoksa adi bir cinayet miydi? Ondan da emin değilim.

SORU: Yani darbede bir şey olmadı...
SOFULLA LOİZU: Kimsenin kılına dokanılmadıydı. İşgalden sonra gene bir şey olmamıştı. Onları korumuştuk... Korumaya çalışmıştık... Bizler yani mesela eşim, köydeki Kıbrıslıtürkler'e dokanılmamasını sağlamıştı, onlara dokanılmasına izin vermemişti.

SORU: Yani köyün içinden mi geliyordu bu tehlike yoksa başka köylerden birileri gelip Komikebirli Kıbrıslıtürkler'e bir şey yapmak mı istediydiler?
SOFULLA LOİZU: Köyde fanatik insan yoktu – başka köylerden de birilerinin geldiğini sanmıyorum. Hatırladığım kadarıyla yalnızca Kritya'da (Kilitkaya) ve Ovgoroz'da (Ergazi) ordu, Kıbrıslıtürk erkekleri bir yere toplamıştı, sonra da onları serbest bırakmışlardı sanırım...

SORU: Bazı Kıbrıslırumlar'ın bu yörede bazı tecavüzlere giriştiğini de duyduk...
SOFULLA LOİZU: Bilemiyorum, bunu ilk kez sizden duyuyorum. Ancak bildiğimiz kadarıyla Komikebir'de hiçbirşey olmadı. Birinci işgalle ikinci işgal arasında da köyde hiçbirşey olmadı...

SORU: İkinci harekat 14 Ağustos 1974'te meydana geldi. O tarihten sonra köyde neler olduydu?
SOFULLA LOİZU: İnsanlar Türk askerlerinin Mağusa bölgesine doğru ilerlediğini duymuştu. Karpaz'ın kapanacağı duyulmuştu, bu yüzden pek çok insan Karpaz'dan ayrılıp gitmişti. Fakat biz köyde kalmıştık. Oğlularımızın dördü de askerdeydi ancak eşim benimle köyde kalmıştı. "Oğlularımın dördü da askerde, şimdi ben kaçıp da kendi hayatımı mı kurtaracağım?" demişti eşim...



SORU: Evlatlarınız nerelerde askerlik yapıyordu o günlerde?
SOFULLA LOİZU: Luiz ve ikiz kardeşi Kostas, Boğaz'daki donanma üssündeydi, Nikos komando birliğindeydi, Vasilya yöresindeydi, Pavlos da Galatya'dan sonraki bir köydeydi, Tavru (Pamuklu) olabilir bu, emin değilim.

SORU: Eşinizi nasıl almışlardı köyden?
SOFULLA LOİZU: 15 Ağustos 1974'te evimize ateş açmışlardı...

SORU: Kim ateş açmıştı?
SOFULLA LOİZU: Kıbrıslıtürkler'di ateş açan, Türk askerleri değil...

SORU: Komikebirli miydi bu Kıbrıslıtürkler? Onları tanıyor muydunuz?
SOFULLA LOİZU: Bunlar evimizde çalışmaya gelen bazı genç Kıbrıslıtürkler'di. Tarlalarımızda çalışmaya giden Kıbrıslıtürkler'di... Komikebirli miydiler yoksa Livadyalı (Sazlıköy) veya Ayistatlı (Zeybekköy) mıydılar bilemiyorum çünkü tarlalarımıza tüm bu köylerden çalışmaya giderdi Kıbrıslıtürkler. Bu Kıbrıslıtürk gençler evimize ateş açarken, eşim Andreas onlara bağırmış ve "Ateş etmekten vazgeçin! Aşağıya iniyorum" demişti. Andreas aşağıya inip kapıyı açmıştı onlara. Evin içine pek çok kişi bir anda doluşmuş ve her yeri karıştırmaya başlamışlardı. Eşime garajdaki Volkswagen arabasını çıkarmasını söylemişlerdi. Bu Volkswagen'in plakası EH84 idi. Bej renkli bir Volkswagen arabaydı bu. Eşim Andreas ona bir şişe su ve ilaçlarını uzatmam için ses atmıştı. Ben ona bir şişe su ve ilaçlarını uzattığımda da, bana oğlularımın arabada bulunan sürüş ehliyetlerini uzatmıştı. Arabada müzik kasetleri vardı, bunları da vermişti bana Andreas. Bu, onu son görüşüm oldu. Onu bir daha görmedim...

SORU: Eşinizi nereye götürüyordu bu Kıbrıslıtürkler?
SOFULLA LOİZU: Nereye götüreceklerini söylememişlerdi... Ertesi günü ben "Gayis" dediğimiz Komikebir'in Kıbrıslıtürk muhtarını aramıştım, Londra'dan gelmiş olan birisi vardı, bu da eşimin arkadaşıydı, onu da çağırmıştım evimize. "Gayis" dediğimiz Kıbrıslıtürk muhtar evimize gelmişti, beni ve kaynanamı evine götürüp koruma altına almak istediğini söylemişti. Ben de ona "Hayır, teşekkür ederim" demiştim.

SORU: Eşinizi nereye götürdüklerini söylemiş miydi size muhtar?
SOFULLA LOİZU: Kıbrıslıtürk muhtar bana, "Kocan şimdi Galatya'dadır. Hasanaki'nin gözetimi altındadır" demişti. Hasanaki, Komikebirli bir polisti ama Galatya'da polislik ediyordu. 1963'ten sonra Galatya'da görev yapmakta olan Komikebirli bir polisti Hasanaki.
Pazartesi günü Güllis – ki bu da askeri bir yetkiliydi – bize kahvehaneye gitmemizi söylemişti. Kadınlarla erkekleri ayırmışlardı, aynı kahvehanede.
Kahvehaneye gittiğim zaman siyahlar giyiyordum çünkü annem henüz birkaç ay önce ölmüş olduğu için yastaydım, yas rengi olan siyah giysiler giyiyordum.
Kahvehaneye girerken bir Kıbrıslıtürk askeri yetkili beni süzmeye başlamıştı. Havaya ateş etmeye başlamış ve karısı ve çocuklarının "kayıp olduğunu" bağırarak söylemeye başlamıştı. Sonra da isimlerimizi ve yaşlarımızı sormuştu, bunları yazıyordu. Ben ona 47 yaşında olduğumu söyleyince, Rumca olarak bana "25'inde gösterin..." demişti. Bunun üzerine bu askeri yetkiliye "Benim 24 yaşında oğlum vardır" demiştim.
Bizim Volkswagen arabamızı artık bir Kıbrıslıtürk sürüyordu, arabaya el koymuşlardı. Kahvehaneden aldıkları bazı küçük kızları bu arabaya doldurmuşlardı. Mesela H.'yı da almışlardı, annesi saçını başını yoluyordu, güya kızları "gezmeye" götüreceklermiş... Bize de okula gitmemizi söylemişlerdi. Okul, büyük kilisenin tam karşısındaydı.
Sabah saat 08.00'de okula gidiyorduk – 20 gün kadar okulda kalmıştık...

SORU: Kaç tane kız çocuğu almıştı bu Kıbrıslıtürkler?
SOFULLA LOİZU: İki arabaya sığdırabilecekleri sayıda kızı almışlardı.
Bize de sokakları süpürmemiz emredilmişti. Köyün başlangıcından taa Türk mahallesine kadar olan bölgedeki sokakları süpürttürüyorlardı bize.
Sokakları süpürürken, eşimin arkadaşı olan bir Kıbrıslıtürk'e rastlamıştım. Karısı dışarı çıkıp bize su vermeye çalışmıştı, bu o Londra'dan gelen Kıbrıslıtürk'tü, onu da çağırmıştım muhtarla ama gelmemişti. Şimdi beni görünce "Evine gelemedim" demişti. Adam kendi canından korktuğu için gelememişti bize.
Evimize ateş edilmiş olduğu için ortalık dağılmıştı, bana daha önce eve yardıma gelen kızlar, evi temizlemem için benimle gelmişti eve. Ertesi günü gene geldiler ve evi karıştırmaya başladılar. Oğlularım Nikos ve Pavlos'un odasına girdiler, askerlik fotoğrafları vardı oğlularımın, bunları aldılar. Luiz ile Kostaki'nin odasında yedek üniformalarını buldular ve bunları da aldılar.
Altınlarım vardı, bu mücevherlerimi almak istediler ancak bir Kıbrıslıtürk öğretmen vardı orada, daha önce bu öğretmen bizden ikinci el bir araba satın almıştı. Bu öğretmen diğer askerlere bağırarak mücevherleri bırakmalarını emretmişti.
Bir başka odaya gittiklerinde, eşimin ava gittiğinde kullandığı fişenkliği bulmuşlar ve onu da almışlardı. İki üç tane fişenklik vardı, onları da almışlardı.
Okulda sorumlu yetkili olan adam bana öteki odaya geçmemi söyledi. Yalnız olarak odaya girmemi emretti ve giydiğim siyah giysileri çıkarmamı, kırmızı giysiler giymemi emrettiler. Ertesi günü yeşil renkli bir giysiyle gitmiştim okula. Ama ondan sonraki gün gene siyah giysilerimi giymiştim. Bunu yaptığım için bu yetkili silahını bana dayayıp beni öldüreceğini söylemişti. Bizim köylü değildi bu askeri yetkili, silahını bana doğrultup da beni öldüreceğini söyleyince ben düşüp bayılmıştım. Kaynanam bağırmaya başlamıştı, "Biz de siyah giyiyoruz... Niye karşı çıkıyorsun?" demişti bu adama, "Kadının birkaç ay önce annesi öldü, yastadır, tabii ki siyah giyiniyor..." demişti.
Bu adam benden evimizin anahtarlarını da istemişti, gelip bizde kalacağını söylüyordu.

SORU: Belli ki size göz koymuştu... Kimdi bu adam?
SOFULLA LOİZU: Galatyalı'ydı, öğretmendi bu adam... Kızları yeniden arabamıza doldurup Eftagomi'ye (Yedikonuk) götürmüşlerdi. Galatya'nın Paşası bu olayları duyunca, bu öğretmene silah çekmiş ve kızları derhal evlerine götürmesini emretmişti.

SORU: Sanırım bu tecavüz olayları nedeniyle o bölgeden Paşa'nın emriyle alınmıştı bu adam...
SOFULLA LOİZU: Öğleden sonra bu adam okula gelmişti, çok mutlu görünüyordu, "Karım ve çocuklarım bulundu" demişti. Sonra da "Bundan sonra artık evlerinizde kalabilirsiniz" demişti bize. "Bana herhangi bir sorunuz var mıdır?" diye sormuştu bize. Ben de ona "Gidip oğlularımı aramak için izin istiyorum" demiştim. "Tamam Sofiya Hanım" demişti...
O gece saat 11.00'de dört arabayla evimizin avlusuna gelmişlerdi... Evde yalnızca ben vardım, kaynanam vardı ve iki yaşlı insan vardı... Kaynanam "Dışarıdadırlar ve kapıyı açmanı isterler" demişti bana. Ben de üst kattaki pencereyi açtım, dört aracın orada durduğunu gördüm.
"Ne istiyorsunuz?" dedim...
"Aşağı gel Sofia Hanım" dedi bana. Küçük bir lamba elimde, yanımda üç yaşlı insanla birlikte aşağıya indim.
"Nedir istediğiniz?" dedim bu adamlara.
"Gidip oğlularını aramak istediğini söyledin ya" demişti bana.
"Evet, gidip oğlularımı aramak isterim" demiştim.
"Eğer bir yere gidecek olursan seni öldürürüz" demişti bana.
"Öldüreceksen öldür" dedim ona.
"O zaman kocan karısız kalacak" dedi bana.
"Bir şey değil" dedim ona. Aynı adamdı bunları söyleyen, size sözünü ettiğim Galatyalı öğretmen adam.
"Tamam Sofia Hanım" dedi bana, "eğer yollar açılırsa gidip oğlularını aramana izin vereceğiz" demişti.

SORU: Sizi terörize etmeye çalışıyorlardı...
SOFULLA LOİZU: Evet... Bir başka defasında Galatya'nın Paşası da evimize gelerek "yoklama" yapmıştı. Pek çok şey kaybolmuştu evden. Ancak size sözünü ettiğim bu öğretmen çok şey yaptı bize...

SORU: Kocanızın akibetini soruşturuyordunuz herhalde...
SOFULLA LOİZU: Evet. Eşimin akibetini araştırırken, yine Komikebirli (Büyükkonuk) arkadaşımız Panayotu da gelmişti, onun da eşi ve oğlu Komikebir'den alınıp Galatya'ya götürülmüştü. Panayotu'yla birlikte Hasanaki'yi bulmaya gittik. Hasanaki, Galatya'da polislik ediyordu. "Bay Hasanaki" dedim, "kocam nerededir? Radyodan duyduk ki serbest bırakıldılar..."
O zaman Hasanaki bize, "Gidip Kemalis'e sormanız lazımdır bunu" demişti.
"Kemalis da kimdir?" demiştim ona.
Panayotu'yla birlikte Komikebir'deki polis karakoluna gittik, burada bazı insanlar vardı, bir tanesi çok uzun boyluydu, çok iyi giyinmişti ve tam bir centilmen gibiydi. Bize gülümsedi ve "Beni hatırlamıyor musun? Andreas'ın yani kocanın arkadaşıyım ben" dedi.
"Kocam nerededir?" diye sordum bu adama. "Herkes serbest bırakıldı, Andreas nerededir?" dedim ona.
"Bayan Sofulla, bir gün gelip konuşacağım sizinle. Kocanız geri gelecektir" dedi. Bu Kemalis idi. Kemal Tünay... Polisti Kemalis, hangi köyden olduğunu bilmiyorum, sanırım Lefkonuklu'ydu. Komikebirli Lefteris'in de arkadaşıydı. 1974'ten çok önce arkadaştılar. Lefteris üç sene önce öldü...

SORU: Komikebirli tüm Kıbrıslırum erkekleri, Galatya'ya götürmüşlerdi...
SOFULLA LOİZU: Evet... Tüm erkekler Galatya'ya götürülmüştü. 15 Ağustos'ta tüm erkekleri toplayıp götürmüşlerdi. Eşim arabasıyla alınıp götürülmüştü ama. Volkswagen arabasıyla. 8-10 gün kadar sonra birisi kahvehaneye gelmişti ve bize "Kaygılanma, kocan Galatya'dadır" demişti. O zaman "Kocama giysi götürür müsün?" demiştim. "Tamam, git bir pantolon, bir iç çamaşırı, bir gömlek getir da götüreyim" demişti.
Serbest bırakılan bir başka Kıbrıslırum'dan öğrendiğime göre, kocam gerçekten de bu giysileri almıştı. Ve kirli giysileri de Salahi diye bir arkadaşı vardı, onunla bize göndermişti.
Kocam bana mesaj göndererek sigara istemişti, ayrıca bir de hırka istemişti. Ben de bir hırka göndermiştim ve sigara göndermiştim eşime. Ancak bunları alıp almadığını öğrenemedim hiçbir zaman.
Ben hastalanmıştım, kanamam vardı... Bizi tarlalara götürüp pamuk toplatmak istiyorlardı. Yanımızda sürekli olarak çalışan Kiriakos, bizi götürmek isteyen Kıbrıslıtürkler'e "Sofulla Hanım hastadır, gelemez" demişti. Gelip kontrol etmişlerdi bakalım gerçekten hasta mıyım diye. Ertesi günü kanamam artmıştı, böylece beni Galatya'ya götürmüşlerdi, Kiriakos'un annesi de vardı yanımda. Galatya'da bir kadın doktor muayene etmişti beni. Bana iğne yapmıştı ve kanamam geçmişti.

SORU: Galatya'da kocanızı görmeye çalışmış mıydınız?
SOFULLA LOİZU: Galatya'dayken, "Kocam nerededir?" dediğimde bana "Lefkoşa'daki Pavlides Garajı'ndadır" dediydiler.

SORU: Kocanızın alınmasından ne kadar süre sonraydı bu?
SOFULLA LOİZU: Bir aydan fazla zaman geçmişti... Hasanaki tüm bu öyküyü biliyor... Kocamın ne zaman alındığını, Pavlidis Garajı'na ne zaman götürüldüğünü biliyor çünkü Galatya'da görevliydi kendisi. Şu anda Leonarisso'da (Ziyamet) yaşıyor ama konuşmuyor. Belki korkuyor...

SORU: Bir Kıbrıslıtürk şahit bize Galatya'daki son esirin, eşiniz olduğunu anlattı. Kocanızı tanıyormuş ve en son kocanız kalmış Galatya'da tutuklu olarak...
SOFULLA LOİZU: Pek çok şahidin ifadesi vardır, Galatya'da kocamla birlikte olan şahitler, Pavlidis Garajı'nda onunla birlikte olanlar, sonra Boğaz'daki plajda kabinleri kiralayan Yorgos Savvidis'in ifadesi var... Hangi tarihe kadar hayatta olduğuna ilişkin bir tahmin yürütebiliyoruz bu ifadelere bakınca. En azından Eylül sonuna, Ekim başına kadar eşim hayattaydı. Bir Kıbrıslıtürk şahidin ifadesine göre, eşim Nisan veya Mayıs 1975'te öldürülmüş...

SORU: Yani Nisan-Mayıs 1975 tarihine kadar Galatya'da mı tutulmuş?
SOFULLA LOİZU: Evet, Galatya'da tutulmuş. Bir Kıbrıslıtürk şahide göre, eşimi öldüren kişiler Livadya'dan (Sazlıköy) M., M. A. ve Komikebir'den (Büyükkonuk) S. imiş. Kocamı öldürenler arasında bulunan A., kocamın arabasını da kullanmaktaymış. Şu anda Y.'da yaşıyormuş bu adam...

SORU: Pavlidis Garajı'nda neler olmuştu?
SOFULLA LOİZU: Yorgos Savvidis'in ifadesine göre, eşimle birlikte Pavlidis Garajı'ndaydılar... 31 Ağustos 1974'te Yorgos Savvidis, kayıkla Boğaz'dan ayrılmış ancak ertesi günü Türkler onu yakalamış. 2 Eylül 1974'te Yorgos Savvidis Galatya'ya götürülmüş, Galatya'da 30 gün kalmış, Galatya'da bazı Kıbrıslırumlar da varmış ve aralarında eşim Andreas Pavlos Loizu da varmış. Yani Eylül sonu, yani 30 Eylül'de veya 1 Ekim'de Pavlidis Garajı'na götürülmüşler. Burada bir süre kalmışlar, sonra eşim "Ben değiş-tokuşa katılmayacağım, köyüme dönmek istiyorum" demiş, Yorgos Savvidis'le birlikte Pavlidis Garajı'ndan alınarak Karpaz'a geri götürülmüş. Bazıları eşimin Livadya'da (Sazlıköy) bırakıldığını anlatır ama bu doğru değil, Galatya'ya geri götürülmüş, Yorgos Savvidis ise önce Galatya'ya götürülmüş, sonra Boğaz'a bırakılmış. Yorgos Savvidis, 23 gün daha Boğaz'da kalmış. Tüm bunlardan anladığımız, eşim Eylül sonu, Ekim başına kadar hayatta idi. Her halukarda Yorgos Savvidis ile eşim, Pavlidis Garajı'ndan sonra Galatya'ya götürülmüş. Her ne olmuşsa, Galatya'da olmuş yani...
Ben 13 Ağustos 1976'ya kadar Komikebir'de kaldım...

SORU: Bu iki yıl boyunca size yönelik tacizler devam etmiş miydi?
SOFULLA LOİZU: Gece evimiz taşlanıyordu, pencerelere taş atıyorlardı mesela... Birleşmiş Milletler'e anlatmıştım bu tacizleri, Birleşmiş Milletler köyden ayrıldıktan sonra birisi bizi ziyarete gelerek "Bir kere daha Birleşmiş Milletler'e konuşursan, sonu çok kötü olacak" demişti. "En iyisi senin bu köyden ayrılıp oğlularının yanına, güneye gitmendir. Oğluların sana mektup yazıyor, bu mektupları biz okuyoruz... Git, evini, malını unut ve güneye git" demişti bana. "Ekim sonuna kadar zaten Komikebir'de hiç Kıbrıslırum kalmayacak, herkes köyden ayrılacak" demişti.
Ben Birleşmiş Milletler aracılığıyla köyden ayrıldım, böylece yanıma bir kısım eşyamı da alabilmiştim.
Ben ayrıldıktan bir ay kadar sonra da köydeki tüm Kıbrıslırumlar köyden atılmıştı.

SORU: Tüm bu süre boyunca, köydeki Kıbrıslıtürkler herhangi bir biçimde yardım etmiş miydi size?
SOFULLA LOİZU: Köyümüzde kalmaya gelen bir kadın vardı, eşimle aynı okulda okumuşlardı. Larnaka'da Amerikan Akademisi'nde öğrenciyken eşimle aynı sınıftaydı. Bir Kıbrıslırum kızdı bu ancak bir Kıbrıslıtürk'le evlenmişti. Trikomo'da (Yeni İskele) kalıyordu, sonra bizim köye yerleşmişti. Gelip beni bulmuş ve "Ben eşinle Amerikan Akademisi'nde aynı sınıftaydık..." demişti.
"Üzülme" demişti bana... Bir Kıbrıslıtürk kadınla birlikte gelmişlerdi ziyaretime.
Kamillos'un evinde otururdu bu kadın, sonra bizim köye taşınmıştı. Kocamın yaşlarında bir kadındı bu...

SORU: Ben köylüleriniz Kıbrıslıtürkler'den herhangi bir yardımda bulunan oldu mu diye sormuştum...
SOFULLA LOİZU: Hayır, olmadı. Bir tek Mullas diye birisi vardı, Ayistatlı (Zeybekköy) idi bu adam, bizim için çalışırdı geçmişte. O gelip "Köyden, evinden, yerinden ayrılma" derdi bana...

SORU: Bir Kıbrıslıtürk bana, eşinizin, yanında çalışmış Kıbrıslıtürkler 20 Temmuz'dan sonra köylerinden ayrılıp da göçmen olunca, onlara para gönderdiğini anlattı.
SOFULLA LOİZU: Evet... Eşim Kritya'ya (Kilitkaya) giderek orada birilerini bulmuş ve daha önce yanında çalışan bazı Kıbrıslıtürkler'e göçmen oldukları için zor durumda kalmasınlar diye para göndermiş... Bazı Kıbrıslıtürkler bize de anlattı bunu...

(YENİDÜZEN – Kıbrıs: Anlatılmamış Öyküler… Sevgül Uludağ - Temmuz 2010)


Fotoğraflar: Sofulla Loizu (renkli fotoğraf) ve Sofulla Loizu, "kayıp" edilen eşi Andreas Pavlos Loizu ile…

No comments: